Adeziv Sistemler ve Diş Sert Dokularına Bağlanma
Son yıllarda adeziv teknolojide önemli ilerlemeler kaydedilmiştir. Bunun
bir sonucu olarak diş sert dokularına oldukça iyi bağlanabilen adeziv sistemler
geliştirilmiştir. Geliştirilmiş adeziv sistemler sayesinde, sadece çürük mine
ve dentini uzaklaştırarak fonksiyonel, estetik ve konservatif restorasyonlar
yapmak mümkündür. Restorasyonun mekanik tutuculuğunu sağlamak için sağlam
minenin ve dentinin kaldırılmasına gerek yoktur.
Diş sert dokularına bağlanma
Diş sert dokularına bağlanma temel
olarak kalsiyum ve fosfat mineralleri ile adeziv rezinin karşılıklı yer
değiştirmesi ile gerçekleşir. İlk önce dişin mine, dentin veya
sement yüzeyinden kalsiyum ve fosfat mineralleri uzaklaşır ve mikroporoz bir
yüzey elde edilir. Daha sonra ise, oluşturulan mikroporoz yüzeye adeziv rezin
infiltre olur ve bunu takiben adeziv rezin polimerize edilir. Sonuç olarak
difüzyon mekanizması temeline dayanan mikromekanik bir kilitlenme meydana
gelir. Diş sert dokusu ile rezinin karıştığı, bir arada bulunduğu yapıya hibrit tabakası adı verilmiştir.
Mikromekanik kilitlenmenin, iyi bir
bağlanma için gerekli olduğu düşünülmektedir. Ancak son zamanlarda, adeziv
materyallerin bileşenleri ile diş sert dokuları arasındaki kimyasal etkileşimlerin
de adeziv rezin/diş bağlantısını güçlendirdiği yönünde görüşler vardır.
Adeziv sistemlerin kronolojik sınıflaması
Kompozit rezin materyalleri diş sert dokularına bağlayan adeziv sistemler için yapılan
sınıflandırmalardan birisi onları nesillerine göre sıralamaktır. Burada, adeziv
sistemler altı nesil olarak sınıflandırılmış ve daha çok adezivlerin kullanıma
sunuluş zamanı gözetilmiştir.
Adeziv sistemlerin modern sınıflaması
Nesil sınıflamasının bilimsel bir temeli olduğunu söylemek zordur. Bu
bakımdan, günümüz dental adezivlerinin klinik uygulamadaki basamak sayısını ve
diş materyali ile nasıl etkileştiğini temel alan yeni bir sınıflama
sunulmuştur:
- Total-etch adeziv sistemler
- Rezin modifiye cam iyonomer adeziv sistemler
- Self-etch adeziv sistemler
Total-etch adeziv sistemler:
Total-etch adezivler
ayrı bir asitleme ve yıkama işlemini gerektirirler. Asit olarak genellikle
ortofosforik (%30-40) asit kullanılır. Üç basamaklı total-etch adeziv
sistemlerde, asitleme ve yıkama işlemini, primerleme ve adeziv rezin uygulama
işlemleri takip etmektedir. Basitleştirilmiş iki basamaklı total-etch
sistemlerde ise, primer ve adeziv rezin tek bir uygulama içinde
birleştirilmiştir ancak asitleme ve yıkama işlemi bunlardan ayrı olarak
yapılmaktadır. Üç basamaklı total-etch adezivlerin klinik olarak uygulama
zamanı çok uzundur.
Üç basamaklı sistemlerde, primerin görevleri: (1) Açığa çıkmış kollagen
fibrilleri yeterince ıslatmak. (2) Yüzeyde kalan bütün nemin yerini almak ve
hidrofilik doku ortamını hidrofobik hale getirerek monomeri interfibriller
alana yeterli miktarda taşıyabilmek. Adeziv rezinin görevleri: (1) Kollagen
fibriller arası boşlukları doldurmak, (2) Açık dentinal tübülleri kapatacak
olan rezin tag’larını oluşturmak, (3) Polimerizasyon reaksiyonunu başlatmak ve
ilerletmek, (3) Oluşan hibrit tabakasını ve rezin taglarını stabilize etmek ve
restoratif rezin materyal ile co-polimerizasyon için yeterli miktarda metakrilat
çift bağlarını sağlamak.
İki basamaklı total-etch sistemlerin (tek şişe adeziv sistemler) klinik
uygulamaları bir basamak eksiltilerek daha basitleştirilmiş olsa da asitleme ve
yıkama işlemi bu sistemde de gerekli olduğu için sonuçta uygulamanın bitirilme
zamanı üç aşamalı sistemlerden daha az değildir. Ayrıca, primer ve adeziv
rezinin tek bir uygulama içerisinde birleştirilmesi bu adezivlerin teknik
hassasiyetlerini son derece artırmıştır. Birçok araştırıcı tek basamaklı
total-etch sistemlerin yüksek teknik hassasiyetinden bahsetmiştir. Hekimler mine ve dentini içine alan kavitelerde bu
adezivleri kullanırken nemlilik ve
kuruluk arasındaki hassas dengeyi ayarlamak durumundadırlar (Nemli
bağlanma).
Tek şişe adeziv sistemlerde, primer/adeziv rezin solüsyonları yüksek
çözücü/monomer oranına sahip olduğu için adezivin ince bir tabaka şeklinde
uygulanma riski vardır. Özellikle de yüksek aseton içeriğine sahip kombine
primer/adeziv rezinleri kullanırken bu hususa dikkat etmek gerekir.
Basitleştirilmiş tek basamaklı sistemlerde, hibrit tabakası üzerinde yeterli
kalınlıkta bir rezin tabakası oluşturulduğundan emin olmak için adeziv rezinin
birkaç kat şeklinde uygulanması önerilmektedir. Kombine primer/adeziv rezin
uygulandıktan sonra yüzey kuru noktalar
içermeyen parlak ve düz bir görünüme sahip olmalıdır. Klinik olarak rezinin
yeterli miktarda uygulandığının göstergesi budur.
Total-etch sistemlerin mineye bağlanması: Üç ve iki basamaklı total-etch
sistemlerde mineye bağlanma mekanizması birbirine oldukça benzemektedir. Asitleme
ile hidroksiapatit kristallerinin selektif çözülmesini, oluşturulan asit
pitlerine absorbe edilen hidrofobik rezinin polimerizasyonu takip eder. Böylece
açığa çıkmış olan her hidroksiapatit kristali sarmalanmış olur. Sonuç olarak
iki çeşit rezin uzantısı oluşur. Macro-tag’lar mine prizmalarını çevreleyen
boşluğu doldururken çok sayıdaki mikro-tag’lar asitlenmiş mine prizması
çekirdeğindeki dar asit pitleri içine rezinin infiltrasyonu/polimerizasyonu
sonucu oluşmaktadır. Özellikle bu mikro-tagların mineye bağlantıya fazlaca
katkı sağladıkları düşünülmektedir. Son zamanlarda adeziv tekniklerle ilişkili
birçok araştırmada esas olarak dentine bağlanmaya odaklanılıyor olsa bile yeni
adeziv sistemlerin gelişiminde mineye bağlanma etkinliğinin önemi ihmal
edilmemelidir. Mineye bağlantı hala
klinik olarak başarılabilen en iyi bağlantıdır. Bu yüzden, komşu minenin mümkün
olduğu kadar korunması, adeziv restorasyonlar için kavite hazırlarken çok
dikkat edilmesi gereken bir meseledir.
Total-etch
sistemlerin dentine bağlanması: Üç ve iki basamaklı total-etch sistemlerde dentine bağlanma mekanizması birbirine
oldukça benzemektedir. Kavite preperasyonu sırasında oluşturulan dentin smear
tabakası, asitleme ve yıkama işlemi ile ortadan kaldırılmaktadır ve dentin
yüzeyinde 3-5 mm derinliğinde demineralizasyon meydana gelir.
Kollagen fibrilleri, çevrelerindeki hidroksiapatit kristallerinden neredeyse
tamamen arınmış olur. Böylece, monomerin mikromekanik iç kilitlenmesi için
mikroretantif bir ağ oluşmuş olur. Bu iç kilitlenme hibrit tabakası olarak
isimlendirilmiştir. Hibridizasyon ile eş zamanlı olarak rezin-tag’ları dentin
tübüllerini tıkar ve tübül duvarlarındaki hibridizasyon ile ek bir retansiyon
ortaya çıkar.
Dentinin
fosforik asit ile dağlanması, mikroporoz bir kollagen ağını açığa çıkartır ve
neredeyse bütün hidroksiapatitleri ortamdan uzaklaştırır. Sonuç olarak total
etch adezivlerin dentine bağlanma mekanizmaları esas olarak difüzyon temeline
dayanmaktadır ve açığa çıkmış kollagen iskelet içine rezinin infiltrasyon ve
hibridizasyonuna bağımlıdır. Gerçek kimyasal bağlantı olanaksızdır çünkü
monomerlerin fonksiyonel gruplarının hidroksiapatitten arınmış kollagene çok
zayıf bir afinitesi vardır.
Rezin
modifiye cam iyonomer adeziv sistemler: Diş dokusuna cam iyonomer esaslı bir bağlantı
hedeflemesi nedeni ile cam iyomoner esaslı adezivler önceki yaklaşımlardan
farklılık göstermektedir. Cam-iyonomerler herhangi bir yüzey tedavisi
yapılmadan diş dokusuna kendi kendine tutunabilen tek materyaldir. Buna rağmen zayıf polialkenoik asit ile bir ön
tedavi yapılmasının bağlanma etkinliğini arttıracağı bildirilmiştir.
Self-etch adeziv sistemler: Self-etch adeziv sistemlerin çoğunda iki ayrı uygulama basamağı
vardır. İki basamaklı self-etch adezivlerde asidik primer uygulamasını adeziv
rezin uygulaması takip etmektedir. Son zamanlarda all in one veya tek basamaklı self-etch adezivler olarak isimlendirilen asitleme, primerleme ve adeziv
rezin uygulama basamaklarının birleştirildiği adeziv sistemler geliştirilmiştir.
Self-etch adeziv sistemler, uygulamadaki basamak sayısının yanı sıra, pH ve
asitleme potansiyellerine göre ılımlı,
orta sertlikte ve güçlü
self-etch adezivler olarak da alt gruplarına ayrılabilir.
Self-etch
adeziv sistemler total-etch adezivlerden daha az teknik hassasiyete sahiptir.
Çünkü asitleme ve yıkama işlemi gerektirmeyen asidik monomerleri kullanarak
dentin ve minenin asitleme ve primerleme işlemlerini eş zamanlı olarak
yürütürler. Böylece klinik uygulama zamanı kısalmakla birlikte, uygulama ve manipülasyon
sırasındaki teknik hassasiyet ve buna bağlı hata riski de belirgin oranda
azaltılmış olmaktadır Önceleri bu sistemin sadece dentin yüzeyinde uygulanması
savunulmuştu, bu yüzden de klinik olarak minenin ayrıca asitlenmesi
gerekiyordu. Günümüz self-etch adezivleri, hem dentin hem de minenin eş zamanlı
primerleme ve asitleme işlemlerini yapabilecek monomer formüllerine sahiptirler
Self-etch
adeziv sistemler kuru dentin yüzeyine uygulandığı için total-etch sistemlerdeki
gibi asitleme sonrası dentin yüzeyindeki nemin derecesini ayarlama zorunluluğu
yoktur.
Self-etch
adezivlerde yıkama işlemi olmadığı için aşırı nemli bir dentin yüzeyinde
çalışma riski yoktur. Aşırı nemli ortam adezivin bileşenleri arasında faz
ayrılmasına ve bağlanma etkinliğinin azalmasına neden olabilir.
Ayrı
bir asit kullanılması sonucu oluşabilecek fazla asitleme ve bunun sonucu
oluşabilecek yetersiz rezin infiltrasyon riski, aynı demineralizasyon
derinliğine kadar rezinin kollajen iskelet içine eş zamanlı infiltrasyonu ile
elimine edilmiş olmaktadır. Böylece zayıf bir bağlanma ile sonuçlanabilecek,
hibrit tabaka altında desteksiz, zayıf ve demineralize bir dentinin kalması
önlenmiş olur.
Yıkama
işlemi olmadığı için dentinin aşırı kurutulması riski yoktur. Aşırı kurutma
işlemi kollajenlerin üst üste çökerek rezin penetrasyonuna izin vermeyecek bir
hal almasına ve bağlanmanın zayıflamasına neden olabilir.
Self-etch
adeziv sistemlerin bileşenleri
Self-etch
adeziv sitemler klasik rezin monomerler, doldurucular ve foto aktivatörlerin
yanında bir veya daha fazla karboksilik veya fosforik asit grupları aşılanmış
monomerler içerirler. Fosforik asitli monomerlere örnek olarak 10-MDP
(10-Methacryloxydecyl dihyrogen phosphate), PENTA (dipentaerythriyol penta
acrylate monophosphate), di-HEMA-phosphate ve phosphoric HEMA ester, Phenyl-P
(2-methacryloxyethyl phenyl hydrogen phosphate); ve karboksilik asitli
monomerlere örnek olarak ta 4-MET (4-methacryloxyethyl trimelletic asit)
verilebilir.
Neredeyse bütün self-etch
adezivlerde HEMA ve su bulunur. HEMA nemli ortamlara difüze olabilme
özelliğinden dolayı kullanılmaktadır. Ayrıca, suda az çözünen diğer
monomerlerin yardımcı çözücüsü olarak da görev yapar.
Self-etch adezivlerin içerisindeki
asidik monomerler su ile karşılaştıklarında iyonizasyon reaksiyonu göstererek
diş sert dokularını demineralize edebilecek hale gelirler. Asitleme
işlevi ilerledikçe solüsyonun asiditesi; smear tabakası, dentin ve mineden
çözülen mineral bileşenleri ile tamponlanır. pH istenen seviyeye yükseldiği zaman
demineralizasyon reaksiyonu durur ve çözülen mineraller ya fazla adezivle
birlikte atılır ya da hibrit tabakası içerisinde kalır.
‘Ilımlı’
self-etch adezivler ve bağlanma mekanizması
Genel olarak bütün self-etch adezivlerin dentine bağlanma mekanizması
hibridizasyon temeline dayanır. Self-etch primer veya adeziv
uygulamasından sonra kullanılan sistemin pH’sı ile doğru orantılı olarak dentin
yüzeyinde 0,5 ila 3 µm arasında bir demineralizasyon meydana gelir.
Ilımlı
self-etch adeziv sistemler genel olarak 2 civarında pH’a sahiptirler ve
dentinde sadece 1 µm kalınlığında demineralizasyona sebep olurlar. Ilımlı
self-etch adezivlerin dentine bağlanma mekanizması da hibridizasyon temeline
dayanır. Buradaki fark, çok ince hibrit tabakalarının oluşması ve rezin uzantı
oluşumlarının daha az belirgin olmasıdır. Böylesine submikron bir
hibrit tabakası içinde, kollajen fibriller, total-etch adzivlerin aksine
hidroksiapatit kristallerinden tamamen arınmazlar. Bu artık hidroksiapatitler,
fonksiyonel monomerlerin karboksil veya fosfat grupları ile moleküller arası
etkileşim için reseptör görevi yapabilirler. Bunun gerçek bir
kimyasal bağlantı olduğu kanıtlanmış olmasa da, monomerlerin hidroksiapatit ile
kaplanmış kollajenler ile daha iyi etkileştiği varsayılmaktadır.
Bu
ikiye katlanmış bağlantı mekanizması, restorasyonun ömrünün uzatılması
açısından bir avantaj sağlayabilir. Mikromekanik bağlantı mekanizması,
fonksiyon sırasında oluşan gerilme, sıkışma gibi ani streslere karşı direnç
sağlarken buna ek olarak oluşan monomer ile hidroksiapatit’in moleküler
seviyedeki etkileşimi hidrolitik yıkıma daha iyi bir direnç gösterilmesini
sağlayabilir. Ayrıca, ılımlı self-etch adezivler sadece submikron
seviyede hibrit tabakası oluşturmalarına rağmen bağlanma dayanımı ve marjinal
kapama verileri çoğu zaman total-etch adezivlere yakın bulunmuştur. Bu da hidroksiapatit içeren hibrit
tabakalarının yeterli bağlanma dayanımı sağlayabileceğini göstermektedir.
Ilımlı
self-etch adezivlerin en zayıf noktası, mineye bağlanma potansiyelleridir.
Özellikle aprizmatik minede rezin uzantısı oluşmamakta ve mikromekanik bağlanma
için gerekli yüzey altı demineralizasyon çok az olmaktadır. Self-etch adeziv
sistemler kullanıldığında zaman içerisinde mine kenarlarında renklenmeler
oluşabilir. Bu nedenle mine kenarlarında bizotaj yaparak asitlere dirençli
aprizmatik minenin kaldırılması önerilmektedir. Minede çalışırken self-etch
primer yeterli sürede uygulanmalı (15-30 sec), aktif fırçalama ile uygulanmalı
ve tekrar tekrar ‘taze’ primer uygulanmalıdır.
Ilımlı
self-etch adezivler kullanıldığında ışık ile sertleştirmeden sonra mine prizmaları
içinde ve arasında mikro uzantılardan oluşan çok ince bir rezin-mine hibrit
tabakası gözlenir. Ilımlı self-etch adezivler için minedeki hibrit tabakası
kalınlığının 2 µm kadardır
‘Orta sert’
self-etch adezivler ve bağlanma mekanizması
Son zamanlarda ‘ılımlı’ veya ‘güçlü’ olarak
sınıflanamayacak iki basamaklı self-etch adezivler satışa sunulmuştur. Bu
sistemlerde primerlerin pH’ları 1,5 civarındadır ve dentin ile etkileşimlerine
dayanarak araştırıcılar bunlara ‘Orta sert’ self-etch adezivler ismini
vermiştir. En tipik görüntüsü iki katlı dentinal hibrit tabaka yapısıdır.
Tamamen demineralize olmuş üst tabaka ve kısmen demineralize olmuş bir tabandan
oluşur. ‘Orta sert’ self-etch adeziv sistemlerde, altta etkilenmemiş dentine
kademeli olarak geçiş yapan ve hidroksiapatit içeren maksimum 1-2 µm
kalınlığında bir hibrit tabakası oluşumu izlenir. Bu adezivler, ılımlı
self-etch adezivlerden daha asidik oldukları için mine ve dentinde daha iyi bir
mikromekanik kilitlenme gerçekleştirirler. Hibrit tabakası tabanındaki artık
hidroksiapatitler hala moleküller arası kimyasal etkileşime izin verecek
düzeydedir.
Mineye bağlanmaları ılımlı self-etch
adezivler gibidir ancak oluşan rezin uzantıları daha uzundur.
‘Güçlü’
self-etch adezivler ve bağlanma mekanizması
Güçlü
self-etch adezivler, total-etch adezivlerdekine çok benzer bir arayüz
ultra-morfolojisi sergilerler. Bunun bir sonucu olarak da güçlü self-etch
adezivlerin dentine bağlanma mekanizmaları total-etch adezivlere yakındır.
Hemen hemen bütün hidroksiapatitler kollajenlerden ayrılır, bu yüzden
hidroksiapatit ve fonksiyonel monomerler arasında herhangi bir kimyasal
etkileşime rastlanmaz. Total-etch sistemlerdeki gibi bol miktarda rezin-uzantıları
oluşur. Sonuç olarak güçlü self-etch adezivlerin bağlanma mekanizmaları esas
olarak difüzyon temeline dayanır.
Güçlü self-etch adezivler minede 4-5
µm’lik mikro rezin uzantıları oluşturabilirler.