29 Ekim 2014 Çarşamba

OKLUZYONUN TEMELLERİ


Hastanın restoratif dental tedavileri esnasında sıklıkla okluzyon dikkate alınmayabilir. Oysa bir döküm yada seramik restorasyonun ağızda uzun  dönem başarısı okluzal harmonilerin sağlanmasına bağlıdır.
 
Çiğneme sistemi alt ve üst çene, dişler, çenelere etkili kaslar, ligamentler ve TME den oluşur.
TME mandibuladaki proc.condlylaris ile temporal kemik kemikteki glenoid fossadan oluşur.Bu iki kemik direk artikulasyondan artikuler disk ile ayrılır. TME compound bir eklem olarak sınıflandırılabilir. Aslında bir eklemin kompaund bir eklemin olması için en azından üç kemik tarafından oluşturulması gereklidir. Oysa TME iki kemikten oluşur. Ancak artiküler disk non-osseos kemik olarak fonsiyon görür ve eklem hareketlerini kompleksleştirir.  
Yani artiküler disk üçüncü bir kemik fonksiyonu görür. Artiküler disk yoğun fibröz bağ dokusundan oluşur ve kan damarları, sinir lifleri içermez. Ekleme sagittal planda bakıldığında, ortası en ince olan kısmıdır. Hem anterior hem de posteriorda kalınlaşır. Posterior sınır genellikle daha kalındır.
TME ayrıca synovial eklem olarak da bilinir. Çünkü eklem yüzleri arasında synovial sıvı yer alır. Bu synovial sıvının iki fonksiyonu vardır. Eklemin artiküler yüzeyleri kanlanmasız olduğundan, synovial sıvı bu dokuların metabolik gereksinmelerini karşılayan bir ortam sağlar. İkinci görevi ise eklem yüzeyleri arasında yağlayıcı fonksiyon görür. 

TME ligamentleri:
1-) Kapsüler ligament,
2-) Diskal ligament,
3-) Temporomandibuler ligament,
4-) Sfenomandibuler ligament,
5-) Stylomandibuler ligament.

26 Ekim 2014 Pazar

SİMANTASYON



Simantasyon, prepare edilmiş destek dişlere uygulanan, diş ve restorasyon arasındaki aralığı kapatarak, restorasyonların  dental yapıştırma ajanları aracılığıyla mekanik, kimyasal ya da bu ikisinin kombinasyonu şeklinde yapıştırılması demektir.

Simantasyonun önemi;
Tutuculuk,
Mikrosızıntı,
Restorasyon dayanıklılığı,
Çürük oluşumu,
Periodontal sorunlar
           
İdeal bir yapıştırma simanının sahip olması gereken özellikler şunlardır:

1. Diş dokusu ve restorasyon arasında ideal ve sürekli bir bağlantı sağlamalı
2. Uygun baskı ve gerilme dayanıklılığına sahip olmalı
3. Arayüz ya da koheziv başarısızlıklarda yerinden çıkmayı engelleyecek yeterli
kırılma sertliğinde olmalı
4. Mekanik kuvvetlere karşı dayanıklı olmalı
5. Diş ve restorasyon yüzeyini iyi ıslatabilir olmalı
6. Yeterli film kalınlığında ve yoğunlukta olmalı
7. Mine ve dentine adezyonu iyi olmalı
8. Oral sıvılarda çözünürlüğü az olmalı
9. Doku uyumlu olmalı ve pulpayı korumalı
10. Antibakteriyal etkili olmalı, plak birikimini inhibe etmeli
11. Radyoopak olmalı
12. Rengi stabil olmalı
13. Yeterli çalışma ve sertleşme zamanı olmalıdır.

İLAÇLARIN FARMASÖTİK ŞEKİLLERİ



Katı Farmasötik Şekiller

Oral Kullanılanlar

Tablet (Komprime): Toz halindeki ilaçların çeşitli bağlayıcı maddeler karıştırılarak özel makinalarda sıkıştırılması ile elde edilir. Silindir, disk veya mercimek şeklinde olabilir. Mide-barsak kanalında su alıp şişerler ve dağılırlar (disintegrasyona uğrarlar). Köpüren (efervesan) tablet ve çiğneme tableti gibi şekilleri de vardır.

Draje: Tabletlerin şeker, çikolata gibi maddelerle kaplanması sonucu elde edilirler. Böylece alınmaları daha kolaylaştırılmış olur.


Pilül: Toz halindeki etkin maddelerin bal, koyu şurup gibi inert yapıştırıcı maddeler ile yoğurulduktan sonra küçük küreler haline getirilmeleri ile elde edilen preparasyon lardır.

Kapsül: Lezzet ve kokuları hoşa gitmeyen katı ve sıvı ilaçların kolay alınmasını sağlayan zeytin veya silindir şeklinde jelatin muhafazalardır. Mide asidinden veya enzimlerinden bozulan ilaçlar keratin veya mide sindirimine dayanıklı başka maddelerle kaplanmış kapsüller halinde hazırlanırlar, bunlar barsakta açılır ve barsak kaplamalı (enteric coated) kapsüller adını alırlar.


Kaşe: Lezzet ve kokuları hoşa gitmeyen ilaçları koymak için hazırlanmış, nişastadan yapılan yassı silindirik şekilli muhafazalardır.Örn.: Gripin

 Toz (Poudre): Sentetik veya doğal kaynaklı çeşitli ilaçlar toz haline getirilerek kaşık veya diğer ölçeklerle ağızdan alınırlar.

Paket: Toz halindeki ilaçların bir kezlik dozlarının kağıttan yapılmış ufak muhafazalara konulması suretiyle hazırlanır.

İLAÇLARIN ABSORBSİYONU VE VERİLİŞ YOLLAR



 
İlaçların uyguladıkları yerlerden kan dolaşımına geçmeleri şeklinde tanımlanır.
Absorbsiyon hızı; Birim zaman içinde absorbe edilen ilaç miktarı ilaçla ilgili biyolojik faktörlere bağlıdır.

 A- İlaçla ilgili faktörler:

  1- İlaç molekülünün fiziko kimyasal özellikleri
   a-molekül büyüklüğü
   b-lipofiliklik

 Molekül büyüklüğü : İlaçların absorbsiyon hızı ufak moleküllü ilaçlarda, büyük moleküllü ilaçlara daha fazladır. Doku içine verilen ilacın etki süresini uzatmak için, ufak molekülü ilaçları inert madde ile kimyasal olarak birleştirip absorbsiyon yavaşlatılır.
  Lipofiliklik : ilacın hücre membranın lipid ortamında çözünme eğiliminin ölçüsü lipid/su partisyon katsayısıdır. İlacın lipid/su partisyon katsayısı ne kadar büyükse hücre membranından difüzyon ve abs. hızı o kadar fazladır.
    İlaçlar sulu ortamda iyonize ve non-iyonize iki fraksiyon halinde bulunurlar. İyonize olan ilaç molekülleri lipidlerde pek çözünmezler; dolayısıyla absorbe edilmezler veya güç absorbe edilirler.

İlaçların biyolojik membran geçiş hızı sulu bir ortamda iyonize olma oranları ile ters orantılıdır. Eğer ilacın büyük kısmı iyonize olmuşsa o takdirde ortamda geçiş için elverişli az miktarda ilaç molekülü var demektir. Geçiş hızı düşer.

2-İlacın farmasötik şeklinin ve çözücünün fiziksel özellikleri: İlaç moleküllerinin çözücü içinde tek başlarına ayrı halde bulundukları solüsyonlardan ilacın absorbsiyonu ; süspansiyon veya emilsiyonlardan olana göre daha hızlı olur.
Tablet, draje ve benzeri katı farmasötik şekiller içinde uygu lanan ilacın absorbsiyonundan önce,bu şeklin parçalan ması ve parçalar içinde ilacın çözünmesi gerekir.Bu ön olayların hızı ilacın absorbsiyon hızını etkiler.

3-İlaç konsantrasyonu: İlacın uygulandığı yerdeki konsantrasyonu yüksek olursa ilaç abs. Genellikle hızlı olur. 

4-İlacın farmakolojik özelliği: Bazı ilaçların belirli farmako lojik özellikleri abs. Hızını etkiler. Örneğin vazokonstriktör ilaçlar uygulandıkları yerden geçen kan akımın azaltarak absorbsiyonunu yavaşlatırlar.

REÇETE YAZMA


Hekimin hastasını tedavi amacıyla fenne ve usule uygun olarak eczacıya yönelik yazmış olduğu resmi belgedir.
Reçete kağıdında hekimin adı-soyadı, diploma ve uzmanlık belge nosu, adresi, hastanın adı soyadı, yaşı ve cinsiyeti belirtilmelidir.
Reçete yasal bir belge olarak hekim ve eczacıya sorumluluklar yüklemektedir.

Hastada iyi bir tedavi yapabilmek için gereken diğer bir nokta hekimin farmakoloji bilgisini klinik durumlara uygulayabilme yeteneğini kazanmış olmasıdır. 

REÇETEYE YAZILAN İLAÇ ŞEKİLLERİ

1- MAJİSTRAL İLAÇLAR
Eskiden ilaçların büyük çoğunluğu majistral ilaçlar şeklinde hastalara verilirdi.
Hekim tarafından reçetede formülü yazılıp eczacı tarafından hazırlanan ilaç şekilleridir.
Günümüzde dermatolojik ve pediyatrik formüller daha çok yazılmaktadır.
Majistral ilaçlar eczanede daha önceden hazırlanıp bulundurulamazlar

2-OFİSİNAL İLAÇLAR
Her ülkenin farmakopesine (Kodeks) göre hazırlanıp eczanelerde hazır bulundurulan ilaçlardır. (İyot tentürü, borik asit merhemi gibi)
Bu ilaçların hazırlanışı kodeks içinde belirtilmiştir.

3-SPESİYALİTELER(MÜSTAHZARLAR)
Çeşitli firmalar tarafından kodekse uygun olarak hazırlanmış ve SB ruhsat alınarak üretici firmalar tarafından isimlendirilen ilaçlardır.
Türkiye de ruhsatlandırılmış yaklaşık 6000 ilaç bulunmaktadır. Bunların yaklaşık 2000 tanesi eczanelerde satılmaktadır.

4-HASTANE PREPARASYONLARI

REÇETENİN BÖLÜMLERİ
1-Superskripsiyon
2-İnskripsiyon
3-Subskripsiyon
4-İnstruksiyon (kullanılış şekli) diye adlandırılır.

25 Ekim 2014 Cumartesi

ANAFLAKSİ



ANAFLAKSİ

Önceden duyarlı olunan allerjenle tekrar karşılaşmada oluşan, çok ağır hipersensitivite tablosudur.
Ig E antikorlarının rol oynadığı bu aşırı duyarlılık reaksiyonu antijenle temastan birkaç dakika sonra başlayabilir.
Enjeksiyon sırasında genellikle hastada; endişe, huzursuzluk, fenalık hissi, el ve ayak tabanlarında kaşıntı, dudaklarda parestezi, (iğne batma hissi) ürperme, titreme ve yüz ifadesinde silinme gibi belirtiler söz konusudur.

Klinik bulgular;
Deri belirtileri; sistemik
    anaflaksinin en yaygın belitileridir.
    Eritem, kaşıntı, ürtiker,angioödem
Solunumla ilgili belirtiler; larinks ve
    epiglottis ödemi ile , bronkospazm nedeniyle
    dispne ve öksürük söz
    konusudur
Dolaşım sistemi ile ilgili belirtiler; en
    ciddi klinik belirtidir. Hipotansiyon şokudur.
    Hipotansiyona başlı olarak hastada;
    Şuur kaybı, zayıf hatta filiform bir nabız,
    soğuk terleme, pupillarda genişleme
Gastrointestinal beliritler; bulantı, kusma,
    diare
Hematolojik belirtiler; kandaki histamin
    seviyesinde artma, pıhtılaşma faktörlerinde (V,VII,
    fibrinojen) azalma vardır.

Yüksek Riskli Hastalar
Dolaşım bozuklukları;
Risk; angina pektoris atakları gibi akut
   kardiyovasküler komplikasyon riski taşır
Öneri; eksiksiz tıbbi öykü, konsültasyon, lokal anestezi öncesinde aspirasyon, yavaş enjeksiyon, premedikasyon, monitörizasyon, enfektif endokardit riski olanlarda antibiyotik proflaksisi, kalp pili taşıyan hastalarda elektromanyetik alan riski oluşturma riski olan aygıtların kullanılmasının önlenmesi.

Yüksek Riskli Hastalar
Kanama Eğilimi;
Risk Grubu; myokard enfarktüs ve diyaliz gören hastalar, damar darlığı bulunanlar ve kısa süre önce operasyon geçirmiş olan hastalar
Öneri; gerekli kan tetkiklerinin yapılması, doktoru ile konsültasyon, işlem sonrası kanama kontrolü


İlaç etkileri;
Risk Grubu; birçok hasta çeşitli rahatsızlıkları için reçetesiz satılan ilaçlar ile antibiyotik ve trankilizan gibi değişik ilaçlar kullanmaktadır (Asetilsalisilik asit benzeri ilaçlar)
Öneri; işlem öncesi ilaçlarla ilgili değerlendirmenin yapılması


Enfeksiyon;
Risk Grubu;yüksek enfeksiyon riski taşıyan hastalar ile, immünosüpresyon, AIDS, radyoterapi görmüş, lösemi hastaları
Öneri;  konsültasyon, mutlak antibiyotik proflaksisi, mümkünse hastane ortamı

Endokardit riski;
Risk Grubu; Romatizmal kalp hastalığı: % 20-25
protez kapak: %12-33, konjenital kalp hastalığı,
intravenöz ilaç bağımlılığı, idiopatik hipertrofik
subaortik stenoz, mitral prolapsus, arteriyo
arteriyal fistül, hemodiyaliz şant ve fistülleri,
intrakardiyak pacemaker telleri
Öneri; antibiyotik proflaksisi

KONVULSİYONLAR
Bazı kaslarda nöbet halinde gelişen istem dışı kasılmalarla belirgin bir durum olan konvulsiyona şu olaylar yol açabilir;
Epilepsi, diabetik hastalarda meydana gelen ciddi hipoglisemi hali, L.A. Lerin aşırı dozlarda enjeksiyonu, yanlışlıkla damar içine enjeksiyon.

ANTİBİYOTİK KULLANIMINDA GENEL PRENSİPLER

ANTİBİYOTİK KULLANIMINDA GENEL PRENSİPLER

Antibiyotikler tedavide en çok kullanılan ve kullanımında en çok hata yapılan bir ilaç grubudur. İnsan vücudunun her organında enfeksiyon gelişebileceğinden her daldaki hekimin antibiyotik kullanımını iyi bilmesi gerekir. Antibiyotiklere direnç gelişimi ve tedaviye yeni antibiyotiklerin girmesi gibi nedenlerle de bilgilerin devamlı yenilenmesi zorunludur.

Antibiyotik kullanımında dikkat edilmesi gereken kuralları şöyle sıralayabiliriz.
1.      Antibiyotik kullanma gerekliliğinin saptanması
Hastanın bir bakteriyel enfeksiyonu olmalıdır ya da profilaktik antibiyotik kullanımının gerekli olduğu bir durum olmalıdır ( cerrahi profilaksi, romatizmal ateş profilaksisi, kalp kapak hastasında invazif girişimler öncesi profilaksi gibi). Bakteriyel enfeksiyon olduğunu kanıtlayabilmek için mikroorganizmanın kültürde üretilmesi, değişik boyama yöntemleri ile bakterinin mikroskopik inceleme ile gösterilmesi, antijen ve antikor saptayan serolojik testler kullanılabilir. Klinik bulgular bazı bakteriyel enfeksiyonlar için tipik olmakla birlikte güvenilir değildir. Aynı klinik bulguları  başka mikroorganizma enfeksiyonları veya enfeksiyon dışındaki hastalıklar da verebilir.
Antibiyotiklerin etken izole edilip, duyarlılık testine göre ya da diğer laboratuvar testleri ile kanıtlanarak  kullanılmasına kanıtlanmış bakteriyel enfeksiyon tedavisi denir.Ampirik antibiyotik tedavisi ise olası enfeksiyon etkenleri ve duyarlılık durumuna göre verilen tedavidir. Ampirik tedavi toplum kökenli ciddi enfeksiyonlar ( menenjit, sepsis), nozokomiyal ve nötropenik hastadaki enfeksiyonlarda erken antibiyotik verilmesinin yaşamsal önemi nedeniyle yapılmalıdır.Rutin kültür alınması, invazif girişim gerektirdiğinden önerilmeyen ve olası etkenleri bilinen enfeksiyonlarda( akut otit, akut sinüzit, beyin apsesi, osteomyelit) da ampirik tedavi tercih edilir.

2.      Uygun antibiyotiğin seçilmesi
Bu aşamada  mikroorganizma, hasta ve antibiyotikle ilgili faktörler gözden geçirilmelidir.
Mikroorganizma ile ilgili faktörler.
Hastalık etkeni nedir? İlk yanıtlanması gereken soru budur. Etkenin belirlenmesi için çeşitli yöntemler vardır. Gram boyası bunların en basiti olup, halen enfeksiyon tanısında altın standarttır. Örneğin pnömonide balgamın Gram boyasında PNL ve gram pozitif diplokokların görülmesi, pnömokoksik pnömoni tanısı için çok değerlidir. Akut bakteriyel menenjitte BOS un Gram boya ile incelenmesi yine etkenin erken tanımlanması açısından yararlıdır. Dışkıda  PNL bulunması invazif bir ishal etkenini düşündürür. PNL yoksa toksik veya viral bir gastroenterit olabilir.
Etkeni belirlemede esas yöntem kültürdür. Antibiyotik başlamadan önce mutlaka yapılmalıdır. Kültür ve başka bir laboratuvar incelemesi yapma olanağı yok ise o zaman genel bilgilerden yararlanılır. Erişkin akut bakteriyel menenjitli bir hastada olası etkenlere ( meningokok, pnömokok) yönelik tedavinin başlanması  örnek olarak verilebilir.